Hull City, Championship’te sezonu 19’uncu bitirdi. Ancak Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu kulüpte yeni sezon hedefleri daha büyük. Hem yetiştirici kulüp olma özelliğini sürdürüp hem de play-off hedefi için iddialı olmak istiyorlar. Kulübün başkan yardımcısı Tan Kesler geçen sezonu değerlendirdi ve gelecek sezona yönelik planları anlattı.
İngiltere Championship takımı Hull City’yi geçen ocak ayında satın alan Acun Ilıcalı’ya ait Acun Medya ekibi sportif ve ticari olarak kulübü yukarı taşımak için kolları sıvadı. Bu ekibin en önemli isimlerinden birisi başkan yardımcısı Tan Kesler. 45 yaşındaki Kesler ilk günden itibaren çok iyi İngilizcesi ve İngiliz futboluna hakimiyetiyle puan topladı. ABD’de uluslararası işletme okumuş ve spor yöneticiliği eğitimi almış, MLS ofisinde çalışma deneyimi bulunan futbol adamı bir dönem TFF A Milli Takım idari menajerliğini üstlenmiş, geçen 5-6 yılda da oyuncu menajerliği yapmıştı. Tan Kesler, Türkiye’deki ilk kapsamlı röportajını Futbol Arena’ya verdi ve Hull City’yi satın alma sürecinden kulüpteki ilk baş aya, genç oyunculardan transfer stratejisine kadar birçok soruya samimi yanıtlar verdi. Tek değinmek istemediği konu Mesut Özil meselesi oldu.
19 Ocak’ta Acun Ilıcalı’ya ait Acun Medya’nın Hull City’yi satın alması onaylandı. Ama bunun öncesinde uzun bir hazırlık süreci var. Niye bir Championship kulübünü ve niye Hull City’yi seçtiniz?
– Öncesinde Avrupa’nın birçok ülkesinde farklı takımlara baktık aslında. Daha önce Hollanda’da Fortuna Sittard ile bir işbirliğimiz vardı. Zaten ekip olarak devamlı maçlara gidiyoruz. Birçok kulübün sahibi, yöneticisi, antrenörüyle çok iyi ilişkilerimiz olduğu için böyle bir arayıştaydık. Ama hayalimizde hep İngiltere vardı. Çünkü Premier Lig ve Championship ile futbolun merkezi zaten şu anda İngiltere. Dedik ki bunu yapıyorsak hakkıyla yapalım, ülkemizi en iyi şekilde ifade edebileceğimiz bir platform olsun. Dolayısıyla bu konuda araştırmaya başladık. Ben İngiltere üzerinden ilerledim. Burası, spor endüstrisinin de en canlı olduğu yer. Championship dünyanın en büyük altıncı ligi. Aynı zamanda dünyanın en büyük ligi olan Premier Lig’e direkt aday takımların oynadığı tek lig. Tabii bir de Acun Bey’in yarattığı bir imaj var. O her girdiği işte iddialı olan, en iyiyi hedefleyen bir kişi. Tüm bunlardan dolayı İngiltere’yi seçtik açıkçası.
Premier Lig’de de, EFL’de de görüyoruz. Bu satın alma sürecinde görüşmeler sürerken bir yandan ligin yürüttüğü birtakım kontroller var. Mesela yönetim kurulu üyesi, kulüp sahibi olarak böyle rutin kontrollerden geçtiniz mi?
– Buna aslında İngilizcede ‘Owners and Directors Test’ diyorlar. Yani kulüp sahipleri ve direktörleri testi. Kim olursanız olun bu teste tabi tutuluyorsunuz. Bu daha çok üç aşamalı bir test. İlk etapta kulübe olan ilginizi belirtiyorsunuz. Kulübü satan tarafla alan taraf beraber EFL’e veya Premier Lig’e başvuruyor. Bu kurumlar önce bir özgeçmiş taraması yapıyor. Daha sonra finansal bir çalışma yapıyorlar. Yani finansallarınız buna yeterli mi, paranız nereden geliyor, bu işe neden giriyorsunuz, bu ligin markasına zarar verecek misiniz? Bu soruların yanıtları araştırılıyor. Bunun yanında buraya yatırdığınız finansal imkânların sorun yaratacak bir yerden gelip gelmediğine bakıyorlar. Ayrıca futbol ailesinin içinden olup olmadığınızı da araştırıyorlar. Özetle, kulübünden kulübüne tabii değişiyor ama yaklaşık bir ay ile altı ay arasında bir süreç söz konusu. En sonunda da çok detaylı bir araştırmanın sonucunda sizinle yüz yüze bir görüşme yapıyorlar.
Zaten böyle şüphe uyandıracak bir durum yoktur ama sizde süreç ne kadar sürdü?
– Bizde böyle bir sıkıntı olmadı ama sadece EFL’in öz geçmişimize bakması, bu lige faydalı olup olmayacağımıza karar vermesi yaklaşık üç buçuk ay sürdü. Yani son görüşme aşamasına üç buçuk ay sonra gelebildik.
Bu soruyu şundan sordum. Elini kollunu sallayan param var diye kulüp alamaz İngiltere’de değil mi?
– Yok. Bu işin arkasında gerçekten çok ciddi bir süreç var. Çok ciddi bir çalışma yapmanız gerekiyor. Çok ciddi bir sunum hazırlamanız gerekiyor. Dolayısıyla sorunuzun cevabı şu: Param var, bu işi alıyorum demekle olmuyor.
Peki ocak ayı sonuna doğru devir teslim tamamlandı. Yeni yönetim kurulu belirlendi. Yeni CEO da geldi. Siz de başkan yardımcısı oldunuz. Görev kapsamınızı anlatır mısınız biraz. Nelerden sorumlusunuz?
– Ben kulübün bütün sportif aktiviteleri ile beraber hem günlük hem de uzun vadedeki bütün iş planlamasını yönetiyorum. Aslında Acun Bey’in yarattığı felsefeyi, yapmak istediklerini futbola yansıtmasını sağlayan ikinci adamı gibi düşünelim. Burada sürekli yaşayan bir yapı var: Kulüp, stat, aynı zamanda kiracımız olan bir ragbi takımı var. Kulübün oyuncuları, transferler, aslında bunların hepsini yönetiyorum.
“ŞEHİRDE ATMOSFERİ DEĞİŞTİRDİK”
Tabii Acun Ilıcalı’nın Türkiye’de çok pozitif bir ismi var. Uluslararası alanda faal bir iş insanı ve medya patronu. Sanıyorum onun isminin yeni kulüp sahibi adayı olarak zikredilmesiyle beraber Hull’da da böyle pozitif bir algı oldu. Onun isminin gerçekten nasıl bir etkisi oldu bu süreçte?
– Bunu aslında kelimelerle çok zor tarif edebilirim. Yaşanması gerekiyor. Hep şöyle söylüyorum. Buraya gelip bir maç gününü bizimle yaşayan herkes, özellikle Türkiye’den gelip bizimle yaşayan herkes o ilgiyi, alakayı, desteği, o sahiplenmeyi şaşkınlıkla karşılıyor. Bu biraz da önceki kulüp sahibinin imajıyla alakalı. Acun Bey aslında buranın kurtarıcısı gibi oldu. Bu aslında bizim Acun Bey’e sunduğumuz projenin bir parçasıydı. Altı aylık satın alma sürecinde Acun Bey’in isminin geçtiği andan itibaren her maç Türk bayrakları açıldı burada. Taraftarlar sosyal medya hesaplarına Türk bayrağı koydu. Ve bu henüz biz kulüpte değilken, Acun Bey henüz kulüpte değilken oldu. Şimdi daha farklı bir yerdeyiz. Çünkü Acun Bey’in o iletişim gücü, kulübe yıllarca destek vermiş taraftarla birleşip onları da dinlemeye başlayınca çok farklı bir yere geldi. Taraftarlar inanılmaz destek veriyor ama bir yandan da bu işin bir parçası olarak çok bilinçli bir şekilde sorguluyorlar. Hull City ve Acun Ilıcalı’nın ailesinin bir parçası olarak sorguluyorlar. Dolayısıyla Hull City olarak şehirde atmosferi değiştirdik. Buraya bir enerji geldi, öyle anlatayım.
Aslında takımın oyuncu kadrosu da, yönetim de, şehir de biraz daha fazla Britanyalı’ydı. Londra gibi böyle çok kültürlü bir ortam yok gibi. Ama bir Türk patron geldiği için bir yadırgama olduğunu sanmıyorum. Ne dersiniz?
– Aksine çok çok çok büyük bir sahiplenmenin olması bizi bile hayrete düşürdü. Sonra tabii yaşayarak, buradaki insanlarla konuşarak, buradaki kültürü anlamaya çalışarak şunu öğrendim: Kuzey İngiltere’de kültür daha sahiplenici, daha misafirperver, bu tip yabancı profile daha açık. Kaldı ki biraz da araştırmacılar. Dolayısıyla Acun Bey’in profilini iyi araştırıp, iyi analiz edip, hemen bir bağ kurdular. Türkiye’nin en güvenilir insanı olduğunu biliyorlar, medyadaki en önemli kişi olduğunu da biliyorlar. Dolayısıyla çok ciddi bir sahiplenme var burada. Sadece maç günleriyle sınırlı değil bu arada. Acun Bey geçen ay basın toplantısı için geldi buraya. Sokakta gezemiyor, öyle söyleyeyim. Aynı Türkiye’deki gibi herkes bir şeyler söylüyor, bir şey anlatıyor, onunla fotoğraf çektiriyor, seneye ne olacağını soruyorlar. Çok büyük bir heyecan var.
“AMBARGOYU İKİ GÜNDE KALDIRDIK”
Biraz sahaya inelim. Şimdi kulübü devraldığınızda Hull City 25 maçta 23 puanla Championship’te 19’uncuydu. Küme düşme hattının sadece dört puan üzerindeydi. Bu ilk sezon için tabii çok müdahale etme imkânı yoktu. Transfer dönemi bitmek üzereydi. Nasıl bir ortamla karşılaştınız?
– Burada bir parantez açmak isterim. Bu konuda eleştiri almadık da değil. Özellikle buradan değil de, Türkiye’den: Acun’un takımı kaybediyor gibi haberler çıktı. Biraz böyle negatif bir durum oluştu bir dönem. Şunu anlatmak istiyorum: Biz kulübü devraldığımız tarihte işe başlamadık. Bu takım yaklaşık on maç puan alamadığı zaman da bu işin içindeydik. Doğru proje olduğunu düşünüyorduk ve burayı değiştirebileceğimizi biliyorduk. Müdahale gücümüz sınırlıydı devralana kadar ama en azından neyin ne olduğunu biliyorduk. Kulübü devraldık, transferin döneminin bitimine üç gün kala transfer hakkımız çıktı. Bizden önceki yönetim zamanından kalma bir transfer ambargosu vardı. Biz bütün finansalları iki gün içinde tamamlayıp ambargoyu kaldırdık. Ancak kendi imzalamak istediğimiz, planladığımız oyuncularla ilgili ilerleyemedik ve var olan yerel oyunculara yöneldik. Onlar da ellerinden geldiğince verim verdiler.
Zaten siz devraldığında 20 puan fark vardı play-off dilimindeki takımlarla. İlk yarım sezon için hedef neydi?
– Hiçbir zaman işin küme düşme ihtimalini düşünmek istemedik ama bunu bir başarı olarak da görmüyoruz. Ama kulübün yeniden Championship’te mücadele edecek olması iyi bir şey. Bizim son dakikada buraya dahil olup bunu sağlamamız güzel bir şey. Bir dönem yeni hocamız Şora Arveladze ile beraber çok ciddi bir çıkışa geçtik. O dönemde acaba play-off olur mu dedik. Ve o hayalimizi hep sürdürdük. Ama günün sonunda gemiyi tabiri caizse limana hasarsız bir şekilde ulaştırdığımızı düşünüyorum bu ilk yarım sezon için.
22 Ocak’taki Bournemouth deplasmanından sonra teknik direktör Grant McCann ile yolları ayırdınız. Niyetiniz böyle miydi zaten? Sebebi neydi?
– Hep öyleydi. Konuyu tekrar Acun Bey’e getirmek istiyorum. Onun vizyonu hep şuydu: Biz bir ekip olarak başlayalım, ekip olarak sürdürelim. Çünkü başarının oradan çıkacağını düşünüyordu. Dolayısıyla Şota Hoca’yla başından beri bu konuları tartışıyorduk. Onun da zaten bu yenilikçi bakış açısı, oynamak istediğimiz oyun sistemine uygun futbol felsefesi belliydi. Birden çok dil konuşuyor, çok zeki, çok karizmatik. Dolayısıyla o hantal yapıdan çıkmak istedik. Daha dinamik, modern bir futbolu benimsemek istedik. Dolayısıyla Şota Arveladze’yle yola çıkmaya önceden karar vermiştik. Bournemouth maçından sonra Grant’e bunu söyledik. Kendisi bu kulübe çok ciddi fayda sağlamış bir hoca ve ona da çok büyük saygı duyuyorum. Ama ona bunu tebliğ etmek zorundaydık. Adaletli olanı yaptık. Onu mağdur etmeden yollarımızı ayırdık. Onun maç kaybetmesini beklemek bence dürüstlüğe de, bu işin doğasına da aykırıydı. Dolayısıyla gelir gelmez akabindeki hafta hocamızı açıkladık.
Onu seçmemizin sebebi de daha takımın modern bir futbol oynamasını hedeflemeniz mi?
– Evet, evet, modern futbola daha uygun olmasını istedik. Biraz daha topa sahip olmaya dayalı, biraz daha kreatif, daha eğlendiren bir futbol olmasını istiyorduk. Onun da oyuna bakış açısı buna çok uygundu. Zaten prensipte de anlaştığımız için, o da bizi ikna ettiği için gelir gelmez başladı. Zaten en önemlisi bu konuda önceden bir planımız vardı.
Dikkatimi çeken bir konu bu sezonun geneli için: Gol kısırlığı. Championship’in en az gol atan ikinci takımı Hull City. Halbuki play-off’a gidebilmek için en azından 60’ları bulmak lazım. Bunu nasıl açıklarsınız?
– Bunu şöyle açıklayabilirim. Bizden önce oyunu daha çok kendi sahasında kabul edip rakibin hatalarından faydalanıp sonuca gitmeye çalışan bir oyun felsefesi oluşturulmuş. Çünkü takım çok gençti. Zaten en çok heyecanlandığımız yer oydu aslında kulübü de alırken: Çok yetenekli oyuncular var ama çok gençler. Dolayısıyla biraz da özgüven sıkıntısı vardı. Yani bu çocukların çoğu 20-21 yaşlarında. Championship ise biraz daha böyle sert bir lig.
Yaş ortalaması yüksek, deneyimli oyuncular var genelde…
– Dolayısıyla oralarda biraz zorlanıyorduk. Tabii Şota’nın böyle bir sihirli değnekle gelmesini beklemiyorduk. Gol konusundaki kısırlığımızın devam edeceğini de biliyorduk çünkü gol beklentisi en az takımlardan biriyiz, doğru. Ama dünyada A Plus kulüplerin dışındakiler de bunu çözemiyor zaten. Biz de ilk oraya odaklanmadık. Daha çok oyunu farklı nasıl hale getireceğimize odaklandık. Hocamız da aslında orada iyi iş çıkardı. Buna destekleyecek istatistikler de vereyim: Topa sahip olma oranımızı yüzde 35-37’lerden bir anda yüzde 50’lere, yüzde 47’lere çıkardık. Bazı maçlarda yüzde 55’lere ulaştık. Evet golü sorununu çözemedik hâlâ sezon biterken. Ama topa sahip olan, rakiple kora kor mücadele eden bir takım yarattık.
Ocak’tan bu yana peki bu 21 maçlık süreçte en sizi tatmin eden maç ya da maçlar hangileriydi?
– Deplasmandaki Peterborough maçı inanılmazdı. Onu unutamam. Çünkü her anlamda çok önemli bir maçtı bizim için. Peterborough küme düşme hattındaydı. Biz de oradan uzaklaşmaya çalışıyorduk. Onları deplasmanda 3-0 yenmek bizi çok mutlu etti. Bu arada o maçta en iyi oyuncularımızdan biri Lewis-Potter’dı. O gün iki gol attı, ki zaten şimdi herkes onu konuşuyor. Onunla ilgili teklif alıyoruz. Bunun dışında kapanıştaki Nottingham Forest maçı muhteşemdi. Yani öne geçmemiz an meselesiyken 1-0 geri düştük. İki dakika sonra ilave sürede 1-1 yaptık. Zaten seyirci rekoru kırdığımız bir maç oldu. 19 bin seyirciye oynadık. O maç çok özeldi. Çıkmaya oynayanlardan Fulham’a 1-0 kaybettik ama mesela Bournemouth’u yendik. Huddersfield’a evimizde kaybettik ama onlarla da çok iyi mücadele ettik. O maçlarda oyun açısından beni çok umutlandıran şeyler oldu. Oyuncular oralarda bizi çok tatmin etti. Bir şeyler oluşuyor hissini verdiler bize.
Keane Lewis-Potter zaten sezonun oyuncusu seçildi. Hull City’de yetişmiş bir oyuncu, bir akademi oyuncusu. Geleneğin parçası yani. Bu seçimi haklı buluyor musunuz? Doğru bir seçim mi sezonun oyuncusu olarak?
– Çok doğru bir seçim. Çok uzak ara seçildi zaten. 9 yaşından beri bizim oyuncumuz. Bize çok büyük katkısı oldu. Zaten onu tutmak için de şu anda elimizden geleni yapıyoruz. Başkanımız Acun Bey bu konuyla özel olarak ilgileniyor. Ben de elimden geldiğince onu destekliyorum. Lewis-Potter’ı hem finansal anlamda tatmin etmeye çalışıyoruz hem de proje anlamında takımı onun çevresinde kurmaya çalışıyoruz.
“KEANE LEWIS-POTTER’A ÜÇ TALİP BİRDEN VAR”
Lewis-Potter gibi kendi akademinizden yetişmiş diğer oyunculardan bahsetmek isterim. Onlardan nasıl faydalanmayı düşünüyorsunuz?
– Tabii bunu İngiltere’de herkes biliyor ama Türkiye’de belki bizi takip eden futbolseverler bilmiyor olabilir. Şota Hoca geldikten sonra altyapıdan yetiştirdiğimiz 6-7 oyuncuyla bu işi becerdik. Halen çok fazla sayıda takımın ilgisi var bu oyuncularımıza. Bir anda Championship’in en genç ve en gözde takımı haline geldik. Lewis-Potter’ın dışında U21 Milli Takımı’ndan sol stoperimiz Jacob Greaves var. Ondan sonra sol bekimiz Brandon Fleming ilk 11 oyuncumuz oldu gibi. Bunlar hep o dokuz yaşında kulübe girip bugün meyvelerini topladığımız oyuncular. Yine Tyler Smith bize çok genç yaşta katıldı. Ona da şans verdik. Tabii bunları da araştırdık önceden. Satın alma sürecinde baktığımız birçok kulüp yaş ortalaması açısından, kontratlar açısından çok hantal bir yapıya sahipti ve çok pahalı kontratlar da taşıyordu. Biz böyle genç, riskli bir takım alırken bunu fırsata döndürebileceğimize inanıyorduk. Yavaş yavaş da meyvelerini toplamaya başlıyoruz. Mesela Lewis-Potter’a Premier Lig’den üç tane teklif var.
Bu yaz sözleşmesi biten 8 oyuncunuz vardı. Matt Ingram, Callum Elder, Josh Emmanuel, George Honeymoon ve Mallik Wilks ile opsiyonu kullandınız ve devam ediyorsunuz. Buna karşılık Smalwood, Huddlestone ve Tom Eaves ile sözleşme yenilemeyeceksiniz. Kaptan Smalwood geçen sezon en çok oynayan oyunculardan biriydi. Devam etmeme sebebi nedir?
– Smalwood takım kaptanımız. Buraya çok hizmet etmiş, çok saygı duyduğum bir oyuncu ve çok da olgun bir oyuncu. Ama artık geldiğimiz noktada o pozisyonda farklı bir profile yönelmemiz gerekiyordu ve bunun için birtakım mesafeler kat ettik bazı oyuncularla. Dolayısıyla takım kaptanını üçüncü opsiyon pozisyonunda tutmak soyunma odası açısından da iyi değil. Ona o saygıyı göstermek istedik. Opsiyonu olmasına rağmen kullanmadık. Onun da kaptanlık seviyesinde başka bir takımda oynayabileceğini düşündüğümüzden önünü açmış olduk. Tom Eaves konusuna geçeyim: Bence Tom müthiş bir kişi. Türkiye’de de orta ve alt sıra takımlarla çok rahat oynayabilecek oyuncu. Çünkü çok çalışkan, çok kuvvetli. Ama biraz daha kontratak oyuncusu. Daha çok uzun toplarla sonuca gidebilen bir oyuncu. Gol vuruş özelliği olan ama topla ilişkisi biraz zayıf bir oyuncu. Ligin en az gol beklentisine sahip takımıysanız o pozisyonda oynayan oyuncularla ilgili bir değişiklik yapmanız gerekir. Bu sebeple onunla da yola devam etmemeye karar verdik. O da dedi ki “ben oynamak istiyorum. İkinci, üçüncü opsiyon olmak istemiyorum”. Gerçekçi yaklaştığı için ona ayrıca çok saygı duyup çok teşekkür ediyorum.
“ALLAHYAR GELİŞTİKÇE İKİ KULÜP DE KAZANACAK”
Peki Allahyar Sayyadmanesh nasıl bir beş ay geçirdi? O da kiralık gelmişti…
– Onunla ilgili her zaman en başta söylemek istediğim şu: O tam bir survivor. Buradan çok fazla kendime pay çıkarmak istemiyorum. Bu tamamen Acun Bey’in kendi transferi diyebiliriz. Ona çok inandı. Ben sadece şuna inandım: Bu kadar farklı ligde gezip, mücadele edip, böyle bir öz geçmişten gelip gol atan veya skora katkı yapan bir oyuncunun mücadele futbolunun olduğu bir yerde ayakta kalabilir. Bir geçiş süreci oldu onun için. Gelir gelmez tabii hemen takıma katkı vermek istedi. Dolayısıyla ufak bir sakatlık geçirdi. Bu yüzden belli bir süre ondan faydalanamadık. Ama sezonun sonunu bize çok umut vererek tamamladı. İnanılmaz mücadele etti. Çok kuvvetli, çok çevik. Bu ligin aslında en önemli özelliklerinden biri mücadele gücü çok yüksek bir lig olması. Oyuncular fiziklerini çok iyi tutmak zorunda kalıyorlar ki Allahyar bu konuda çok iyi mesafe kaydetti. Önümüzdeki sene de bizimle beraber olacak. Ondan tek beklentimiz üstüne koyarak bizi play-off’a taşıması.
O zaten herhalde bir mecburi satın alma opsiyonu vardı değil mi?
– Mecburi opsiyon yoktu. Bu konuda Fenerbahçeli ile ilişkilerimiz çok iyi. Gerek Sayın Ali Koç olsun, gerek ekibi olsun Acun Bey’le ilişkileri çok iyi. Bize yaklaşımları çok pozitif, çok destekleyici. Dolayısıyla Allahyar’la ilgili normal satın alma opsiyonu yapmıştık. Oyuncu da gelişimine bizde devam etmek istediği için Ali Koç oyuncunun önünü açtı. Dolayısıyla oyuncu bizde geliştiği sürece Fenerbahçe de kazanacak, biz de kazanacağız.
“TÜRK OYUNCU TRANSFER ETMEK KOLAY DEĞİL”
Oyun tarzı değişmeye devam ediyor. Buna paralel olarak transferde hangi mevkilerde takviye hedefliyorsunuz?
– Şimdi burada hedef mevkileri söylersem telefonum susmaz. Burayı şöyle bağlayalım: Orta sahaya takviye yapacağız. Hücum hattına bir mecburi takviye yapıyoruz. Bunlarla ilgili çalışmalarımız var. Bazı oyuncularla son aşamadayız. Uluslararası piyasalardan oyuncu bakıyoruz. Türkiye devamlı izlediğimiz ve bildiğimiz bir lig. Dolayısıyla Türkiye’den de oyuncu bakıyoruz. Mesela yakın zamanda Adama Traoré ile son görüşmelerimizi tamamladık. Onun burada çok etkili olabileceğine inanıyor danışmanlarımız, bize yön veren scout’larımız. Bu tarz oyuncuları göreceksiniz Hull City’de. Aslında Türkiye’den Türk oyuncu da almak istiyoruz. Ama biliyorsunuz İngiltere’deki çalışma izni kriterleri sıkı. Dolayısıyla birçok genç yetenekli oyuncunun geçişini sağlayamadığımız için izlemekle yetiniyoruz.
Şimdi onu soracaktım. Türkiye’de pek bilinmeyen bir konu bu. Herhangi bir Türk oyuncunun İngiltere’ye transfer olması kolay mı?
– Tabii ki çok kolay değil ama ben biraz daha pozitif bir tipim. Mesela şu anda aslında geçmişe nazaran daha kolay. Çünkü Brexit sonrası Türkiye Süper Ligi’nde oynayan oyuncuların çalışma izni alabilmesi daha kolay bir hale geldi. Ama bu demek değil ki her oynayan da gelebilir. Belli maç sayısını tamamlaması lazım. Belli seviyede milli maç oynaması lazım. Son iki sene ligde belli performans verilerini tutturmuş olması lazım. Aslında eskiden imkansız gibiydi, şu anda zor hale gelmiş durumda.
Yakın geçmişe bakınca şunu görüyorum. Hull City’nin hem kendi yetiştirdiği oyuncular var hem de çok önemli bir geçiş noktası. Sadece son 5-6 yılda Livermore, Snodgrass, Maguire, Robertson, en son olarak da Bowen Hull City’den büyük takımlara transfer olmuştu. Hull yetenekli oyuncular için daha yukarı sıçrama noktası olmayı sürdürecek mi?
– Evet, sürdürecek. Tabii bunu ikiye ayırmam gerekiyor. Bir taraftan, burası bizi her zaman canlı tutabilecek bir organizasyona sahip. Çünkü geçmişteki örnekler ve halihazırdaki oyuncular var. Burada İngiltere’nin en önemli futbol akademilerinden birisi var. Acun’un da zaten en büyük heyecan duyduğu konulardan biri buydu. Yani günün sonunda içi boş bir kulübü almadık biz. Bizim ekibin de bilgi dağarcığıyla bunu birleştirip kulübü daha da çok iyi oyuncu yetiştiren, aynı zamanda doğru oyuncu bulup geliştiren, piyasaya kazandıran hale getireceğiz. Ama diğer taraftan da iddialı bir takım kurmak istiyoruz. Dolayısıyla bizi önümüzdeki sezon böyle çok genç oyuncu oynatırken değil, daha çok böyle kendini ispatlamış, hedefe yönelik oyuncularla görebilirsiniz. Bu demek değil ki, bir geçiş noktası değiliz. Her sene bir veya iki tane oyuncu yetiştirip sahneye çıkartmayı da planlıyoruz.
“STADIMIZIN 200 YILLIK KULLANIM HAKKINI ALACAĞIZ”
Bir de stadınızdan bahsetmek isterim. Hull City maçlarını 25.400 kapasiteli MKM Stadı’nda oynuyor. Alışılmadık bir şekilde stat kulübe değil, belediyeye ait. Belediye de yanlış bilmiyorsam kendi kurduğu bir şirketle stadı yönetiyordu. Siz o şirketi de mi aldınız grup olarak?
– Şöyle ki İngiltere’de bu işler birazcık farklı olabiliyor. Evet, stadın mülkiyeti belediyeye ait. Ama biz stadın tüm işletme hakkını 30 yıl için satın aldık. Şu anda çok ciddi görüşmeler yapıyoruz. Çünkü yani buradaki gelişmelerden belediye de çok memnun. Bizim buradaki halka kattığımız değerden çok çok memnunlar. Dolayısıyla bize 200-250 yıllık kullanım hakkıyla ilgili bir teklifle geldiler. İngiltere’de emlak kanunları biraz farklı Türkiye’den. Dolayısıyla mülkü satamadıkları için uzun dönem kullanım hakkı veriyorlar. Dolayısıyla biz de aslında bir bakıma sahibi gibi oluyoruz.
İşletme hakkını devralmanız gelir konusunda bir katkı sağlayacak mı?
– Daha çok kontrolle alakalı bu. Yani bir taraftan stadyumu yönetiyoruz. Dolayısıyla oradan ek gelir getirmeye çalışıyoruz. Benim hayalim hep şu: Futbol kulüpleri ve onlara bağlı yapıların 7/24 yaşayan organizmalar olması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla kulübün stadın tam kontrolüne sahip olması, bizim futbol dışı aktiviteleri de yönetip gelir elde etmemizi sağlayacak. Stadı yaşayan bir şeye dönüştürmek istiyoruz.
Bu sezonun tamamı maç başına 12 bin 800 seyirci ortalamasıyla bitti. Ama son Nottingham maçında 18 bin 500 kişi vardı. Yeni sezon için böyle bir ortalama hedefi var mı?
– Biz kulübü devralır almaz zaten otomatikman 3500 artış oldu. 9500-10000 arası bir ortalama vardı. Bir anda 13 bin 800’leri bulduk. Bazı maçlar 16-17 binleri bulduk. Şimdi çok güzel bir program çıkardık: Aileleriyle beraber gelen 10 yaşın altındaki bütün çocuklar ücretsiz girecek maça. Bunun dışında kale arkasını normalde deplasman taraftarına veriyorduk. Artık kale arkasına kendi taraftarlarımızı koyacağız. Yeniden o savaşçı duyguyu getirmek için de ucuz bir fiyatlandırma yaptık. Deplasman seyircilerine daha farklı bir yer ayırıyoruz. Yani 17-18 bini hedefliyoruz yeni sezonda.
Championship’te seyirci ortalaması ve gelirleri yüksek, çok köklü kulüpler var. Harcamalar, bütçeler büyük. Bildiğim kadarıyla Hull City’nin faaliyet geliri 2020’de 15 milyondu. Sonra pandemi etkisiyle bir önceki sezon 7 milyon sterline geriledi. Buna transfer geliri dahil değil. Geliri arttırmak için ne gibi çabalarınız var?
– Rakamlar doğru. Gelirleri artırmak için çalışmaya başladık. Dolayısıyla sponsorluklarla gelirleri yükseltmeye çalışıyoruz. Mesela Corendon Airlines ile başladık. Seyahat sponsorumuz olarak bize uçak veriyorlar. Projemize çok inandılar. Aynı zamanda yatırım yapıyorlar bizimle beraber. Biz de statta Türk seyircilerimizi de ağırlayabileceğimiz bir Corendon Lounge yapıyoruz. Aynı zamanda formanın arkasına, şorta, antrenman formasına, bunların hepsine talip var. Türkiye’nin bazı önemli markalarıyla şu anda masada görüşüyoruz. İsimleri henüz telaffuz etmek istemiyorum. Bir de Acun Bey’in üzerine iddiaya girdiğimiz kendi projesi var: Ürün satışları için yeni bir satış stratejisi projesi yaptık. Ürün satışlarını üçe katlamayı hedefliyoruz. Türkiye’de de bu ürünleri satacağız. Bunun yanında dijital bir platform kurmak istiyoruz. Seyircileri bu işin içine daha çok entegre edip onların bizimle sürekli fikir alışverişi yapmasını sağlamak istiyoruz.
Peki kulüp, gelirleri seviyesinde bir harcama mı yapacak? İlave bir sermaye koymaya gerek olacak mı?
– Ekstra sermaye koyacağız ve bunu transfer için kullanacağız. Dolayısıyla planımız buraya yeni gelecek oyunculara yatırım yapıp onun dışındaki yapıyı sponsorlar ve diğer gelirlerle ayakta tutmak. Dolayısıyla evet, biz kendi öz sermayemizi buna kullanacağız.
Bir rakam söyleyebilir misiniz?
– Yok, şu anda değil. Belki oyuncular gelmeye başlayınca açıklarız. Biraz da sürpriz payı bırakalım. Oyuncular gelince nasıl bir yatırım yapacağımız ortaya çıkar diye düşünüyorum.
Şimdi takım yeni sezon için 20 Haziran’da toplanıyor. Önce Hull’da bir iki hafta idman var. Sonra Marbella’ya gidiliyor temmuz başı. 30 Temmuz’da sezonun ilk haftası. Hazırlık maçları planınızda hiç Türk takımı var mı?
– Bu planlamaya sokmak istediğimiz Türk takımları vardı ama takvimlerimiz tutmuyor. Yani Fenerbahçe, Galatasaray ve diğer Türk takımlarıyla konuştuk ama takvim tutmuyor. Dolayısıyla Türk takımlarıyla oynama olasılığımızı kasımdaki Dünya Kupası arasına bırakmayı planlıyoruz.
Peki son soru: Yeni sezon hedefiniz Championship play-off’ları diyebilir miyiz?
– Diyebiliriz. Şöyle: İnsan hayal etmeden bir yere gelemez. Biz burayı hayal ettik, sahibi olduk. Şimdi aynı hayali play-off’a çıkmayla ilgili kurmamız lazım. Çünkü bizim bir yerleri hedef koymamız gerekiyor. Kendi inancımız playoff, playoff’tan sonra da belki de Premier Lig’e çıkmak. Neden biz de bir Nottingham Forest olmayalım. Onlar 23 sezon bekledi, biz 5-6 sezon önce zaten oradaydık. Neden böyle bir şey yapmayalım?
Red Bull Salzburg’un 2021-22 sezonunda attığı en iyi goller